Malatya’nın Darende ilçesinde emekli olduktan sonra canı sıkılan Fikri Çalışkan, zaman geçirmek için evimin terasına yaptığı havuzla sanat yolculuğuna başladı. Boş duramayacağına karar veren Fikri Hoca, gece gündüz atölyesinde eserlerini yapıyor.
AHMET ÇAKIR/DARENDE
1947 Darende doğumlu olan Fikri Çalışkan, Darende İzzetpaşa İlkokulu’nda müdürlük yaparken emekli olduktan sonra hobi olarak kaya, taş, kum, çakıl, plastik, tel, demir, yosun ve doğada bulduğu atık malzemelerle etnografik eserler yapmaya başladı. İlk olarak evini süslemek için yaptığı eserlerin sayısı artınca evini ve bahçesini sanat evine dönüştürdü. Sanat evinde çoğu minyatür 80 civarında eser bulunuyor. Eserlerde geçmiş kültür ve turistik mekanları anlatıyor. Girişi ücretsiz olan sanat evinde hareketli eserler 23 tane motorla veya su gücüyle çalışıyor. Sanat evinin çevre düzenlemesi ve sulaması da Çalışkan ailesi tarafından yapılıyor.
KOMŞULAR, TANIDIKLAR TEŞVİK ETTİ
Emekli oluncaya kadar hiçbir şekilde sanatla uğraşmadığını belirten Çalışkan, “Çalışırken böyle uğraşlarım hiç olmadı. Evimin terası var; canım sıkılıyor, vakit geçiremiyorum. Hanıma dedim yapabilirsem şu köşeye bir havuz yapayım. ‘Dolap dönsün, su aksın sen de bana kahve yaparsın’ dedim. Yaptım. Sonra diğer köşe boş kaldı. Oraya da bir şey yapayım, dedim; oraya da yaptım. O dönemin Kale Kaymakamı bize geldi. Terasta oturduk, eserleri gördü ve beni teşvik etti. Komşular tanıdıklar gelip oturunca her gelen, ‘Ya hocam sen yapıyorsun sen görüyorsun. Bir yere koyda birileri görsün’ dediler ve burası doğdu. Böyle bir sanat evi açmak gibi düşüncem yoktu” ifadelerini kullandı.
ESERLER; YAĞMURDAN, GÜNEŞTEN ETKİLENMİYOR
Yeni neslin bilmediği eserler yapmaya çalıştığını vurgulayan Fikri Çalışkan, “En son deprem canlandırmasını yaptım. Onun eksiklikleri var. Kazma kürek çalışan insanlar var. Onu aldım şimdi elime, eksiklerini tamamladıktan sonra yeni çalışmalarım olacak. Eskiden bakır eşyaları kalaylamak için çalışan kalaycılar vardı. Onun körüğünü malzemelerini temin ettim. Eskiden olan ama günümüzde insanların bilmediği eserler yapmaya çalışacağım. Eserlerimi öyle bir yaptım ki alçı değil balmumu değil yani kimsenin kullandığı hammadde değil. 2-3-4-5 farklı şeyi birbirine kattım. Oldu olmadı değiştirdim. En fazla silikon kullanıyorum. Nihayet buldum eserlerim insan dokusuna yakın bir doku. Yağmurda, güneşte etkilenmiyor. Sürekli dışarıdalar. Hatta eserlerimi 10 katlı binadan at hiçbir şey olmaz. Olsa olsa sadece burunları ezilir. Dayanıklıdır. Gelecek nesiller kalsın 200-300 sene dayansın türünde eserlerim. Eserlerimi kapalı alana almayı düşünmüyorum” dedi.
FIRSAT BULDUKÇA ATÖLYESİNE GİDİYOR
Darende’de yapacak bir şey bulamadığını ve bu işle uğraştığı için çok şanslı olduğunu belirten Fikri Hoca, “Bura benim için sosyalleşmek açısından güzel oluyor. Başka türlü insanlarla ya da sizinle nasıl tanışacağım? Günde 20-30 insanla tanışıyorum. Sohbet ediyorum. Sorular soruyorlar. Sosyalleşiyorum. Darende küçük yer vakit geçmiyor. Ben Darende’de emeklilik yaşayanlara göre çok şanslıyım. Günlerim dolu dolu geçiyor, hiç boş zamanım olmuyor. Ama çok yoruldum. Sabah saat 06.00’da aşağı iniyorum. 10.00’a kahvaltıya kadar 4 saat aralıksız çalışıyorum. Gelenlerle ilgilenir ilgilenmez hemen atölyeye gidiyorum. Alışkanlık haline gelmiş. Biri bana ‘dur desin’ diyorum. Ben çocuklarıma ve torunlarıma artık ben emekli olmak istiyorum diyorum. Bahçedeki havuzlu kısmı kendim için yaptım. Bir sandalye koyup çayımı- kahvemi içip oturacağım” şeklinde konuştu.
ETNOGRAFİK SANATÇISI, KARTI VAR
Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları Değerlendirme Kurulu tarafından kendisine etnografik sanatçı kartı verildiğini belirten Fikri Çalışkan, kartın geliş hikayesini şöyle anlattı; “Malatya il Kültür ve Turizm Müdürlüğü benim eserleri Ankara’ya bildirmiş. Gelip burada fotoğraf çekmişler onun da farkında değilim. Göndermişler. Beni çağırdılar. ‘Birkaç eser al da gel’ diye. Gittim 6’sı kadın, 1’i erkek 7 kişilik juri. Ama çok yaşlılar. Sonradan öğrendim. Türkiye’nin kendi alanında uzman olan tanınmış yetkin kişilermiş. Eserlerime hayran kaldılar. Hatta kalkıp videoya çektiler, eserleri incelediler. Sorular sordular. Çok beğendiler. Sonra bana ‘Peki biz bu eserlere heykel diyemeyiz, bunlar ne olabilir?’ dediler. Ben de siz ne takdir edersiniz, benim de bir fikrim yok dedim. Düşündüler düşündüler sonra bana mutlaka çırak yetiştirmemi söylediler. Hatta bana söz verdirdiler. Maalesef yetiştirmek için çırak bulamadım ve sözümü tutamadım. Ailemde kimsenin hevesi yok. Bana teşekkür ettiler ve bana ‘Senden sonra bir isim buluruz’ dediler. Çıktım ben sonra birkaç ay sonra kartım geldi. ‘Etnografik Sanatçısı’ yazıyor. Etnografik müzeler var ama Etnografik Sanatçısı yok. Bana kadar hiçbir kimseye bu isim verilmemiş. Yani buraya ne isim verelim diye bulamadılar sonradan buldular.”
“CUMHURİYET İLKOKULU’NA TAŞIYALIM”
Müzeye karşı olduğunu belirten Fikri Çalışkan, “Her yıl yaklaşık 100 bin kişi ziyaret ediyor. Sanat Evi, nisandan ekim sonuna kadar açık. ‘Birisi işte yapmış’ dese ben daha buraya inmem diyorum. Çok övgü alıyorum. Benim yaşıtlarım ver elini öpeceğiz diyorlar. Eserlerimin beğenilmesi tabiki çok güzel. Çok emek veriyorum. Buranın müze olmasını istediler. Bura müze olamaz da. Belediye, ‘Cumhuriyet İlkokulu’na taşıyalım’ dedi. Ben kabul etmedim. Müzeye girebilecek eserler de var ama çoğu girmez bence. Masrafları giriş kapısına katkı kutusu koyduk arzu edenler para atıyor oradan gelen para elektrik faturasına yetiyor. Benim için faturanın ödenmesi yeterli” şeklinde konuştu.